14 Ocak 2011 Cuma

2. GÜN EKİNCİK-SARIGERME


29 Kasım 2010 Pazartesi
Erken yatınca sabah erkenden uyandım. Makinemi elime alıp çadırdan dışarı çıktım. Hava henüz aydınlanmamıştı.








Güneşin yükselmesi ile renk cümbüşü başladı.
Kahvaltıdan sonra eşyalarımızı toparladık. Mert bir gün önceki arı saldırısından mağdur olduğundan uzun tayt, uzun kollu forma giyip buff ile açıkta bir yer bırakmayacak şekilde başını örttü.
İzleyeceğimiz yolun haritası:

Create Maps or search from 80 million at MapMyRide

 Dün güle oynaya indiğimiz yokuşu bu sefer çıkmaya başladık. Rampa başlangıcındaki tabela %10 eğimi muştuluyordu bizlere adeta gülerek. 6,5 km sonra tepeye ulaştım. Yokuş bitmişti. Az önce yola çıktığımız Ekincik aşağıda bütün güzelliğiyle arzı endam eyliyordu. Mert i beklerken fotoğraf çekerek vakit geçirdim.
 Kaldığımız kamp Bizim Kamping olabilir. Ücret ödemedik bari reklamını yaparak borcumuzu ödeyelim. Ekincik'e gitmenizi tavsiye ederim. Bozulmamış köy yaşamı, sakinliği ve kumsalı ile güzel bir yer.
Yokuşu inmeye başladık. Mert in yine suyu bitmişti. İlerideki çeşmede beni bekle diyerek çıkarken arkamda kaldığından görmediğim bu manzarayı çekmek için durdum.
Çeşmenin yanına geldiğimde Mert yoktu. Durmadan devam etmiş. Bu fotoğraftan sonra devam ettim.
Aşağıda Sultaniye sapağında Mert beni bekliyordu.


 Buradan sapacağız.


Çandır a gidip oradan tekrar geri dönerek gölün etrafını dolaşmayı planlamıştım ama gerek Mert in aynı yolu tekrar gitmek istememesi, gerekse bunun bize 30 km kaybettireceğinden gece karanlığına kalacağımızdan Çandırdan karşıya sandalla geçmeye karar verdik.

Az ileride bir sandalcı gören Mert karşıya geçip geçemeyeceğimizi sordu. Sandalcı Çandırdan geçebileceğimizi buradan pahalı olacağını söyledi. Yolu soran Mert e 3 km bir çıkış olduğunu söyledi.


Sultaniyedeki meşhur hamamı görmek üzere yola çıktık. Burada bir köpek bizi karşıladı.
Mert köpekle oynarken
Bende kaplıcayı gezmeye başladım.


Meşhur çamur banyosunun çamuru iş makinesi ile karıştırılarak yaza kadar dinlenmeye bırakılmak üzere hazırlanıyordu.
Gölde balıklar kıyıya kadar gelmişlerdi.

Yeniden yola çıktık.
Bir süre gittikten sonra nefes kesen bir yokuştan tırmanmaya başladık. Sandalcının sözünü ettiği 3 km lik yokuşa gelmiştik.


Yokuş bittiğinde Mert i beklemek için durdum. Köpekte bizi daha doğrusu Mert i takip ediyordu. Mert köpeğe methiyeler düzüyor ve kıyıya ulaştığımızda kendisine mükafat olarak yiyecek vereceğini söylüyordu. Bende eğer bu köpek peşimizden yüzerek karşıya geçer ve bizi tur boyunca takip ederse onu eve götürmek boynuna borç olur dedim. Gülüştük.
Güzel bir inişle Çandır köyüne geldik.

Kaunas a ve oradan da göl kenarına doğru yola koyulduk.
Köy çıkışında tekrar tırmandık.
Bu duman dünden beri var daha sonra bunun bir bahçede yakılan dal ve yapraklardan kaynaklandığını gördüm.

Antik Likya kenti göründü.
 Zamanımız olmadığından antik şehre girmedik.
 Antik şehrin yanından inerek göl kenarındaki yerleşim yerine doğru devam ettik. Kaya mezarları.



Mert yine bir köylü kadına dağ bisikletçiliğinin erdemlerinden söz ederken ben çevreyi fotoğraflamaya devam ettim.
 Birazda makro çalışalım.


 Bu güzelliklerin arasında bir de ben görüntülendim.
 Kıyıya geldiğimizde Sevim Hanım sandalı ile kıyıya yanaşıyordu. Beni görünce gelecek misin diye sordu.
 Önce gözleme yiyeceğiz dedim. Karşı kıyıda olursam seslenirsin diyerek küreklere asıldı..
 Dürdane teyzenin bize gözleme yapmasını beklerken deklanşöre basıyorum ardı ardına.

 Gözlemelerin ardından1 tane ballı katmer siparişi verdik. Mert ile birlikte paylaşacağız. Katmeri özellikle tavsiye ederim. Gözlemeden çok daha lezzetliydi. Katmeri koparıp masaya getirilen 1 kase bala batırarak yiyorsunuz.
 4 lira olan gözleme ve katmerin fiyatını 3 TL ye 5 TL olan nar suyunu da 3 TL ye indirip adam başı 7,5 TL ödedik Dürdane teyzeye. Bu arada ilginç bir şey daha oldu. Bizi 16 km boyunca takip ederek gelen köpek Dürdane teyzeninmiş. 1 hafta önce gelen bir trekking gurubunun peşine takılıp gitmiş, bizim peşimize takılıp geri geldi. Adı Paşa. Bu iş Mert e yaradı. Köpek gözlemeci teyzenin çıkınca hayvana vad ettiği yiyeceği vermedi.
Sevim teyze karşıya geçiş için 7 TL istedi biz 5 TL ye anlaştık. Yaz olsa acaba bu indirimleri yaparlar mıydı? Hiç sanmıyorum. Sevim teyze oğlunun da bisiklet delisi olduğunu, samsundan bisiklet ile geldiğinden söz etti. Sandaldan inip hareket etmek üzereydik ki gördüğümüz bir bisikletli ile sohbet etmeye başladık. Kendisi Sevim teyzenin sözünü ettiği oğlu Naimdi.
Dalyanın içinde bir tur attık. Barlar boş ve çoğu kapanmış. Yazın buraların çok renkli olduğu belli.
Yeğenim Dalyana gidip bir gece kalmamak iyi bir lokantaya girip yemek yemeden çıkmaya benzer demesine rağmen Dalyanı ardımızda bırakarak yola devam ettik.
Yine yokuş çıktık. Sarıgerme, İztuzu yol ayrımında çalan telefonum nedeni ile durdum. Bu arada Mert devam etti. Bende peşinden devam ettim. 4 km lik bu yolun yarısı çıkış, yarısı iniş.
 Burada konaklamak yasak.



 İndiğimiz yokuşu şimdi çıkıyoruz. Yine yeğenim Dalyana giderseniz Radar Tepeye mutlaka çıkın demişti. Sultaniyede konuştuğumuz sandalcıya radar tepeyi sorduğumuzda tarif etmişti ve İztuzuna gelirken önünden geçmiştik. Bu tepeden bizim gideceğimiz Sarıgermeye yol olduğunu da söyledi sandalcı. Yokuşu çıkarken Mert eğer istersem Radar Tepeye eşlik edebileceğini söyledi ama saat 14:30 olmuştu o dik tepeye çıkışımız yaklaşık 1-1,5 saat sürerdi. İniş yolu haritada görünmediğinden muhtemelen toprak yoldu ve bu yoldan benim ince lastikli bisikletimle inmek sorun yaratabilirdi. Kabul etmedim normal yoldan gidelim dedim. 4 km lik yolu geriye kat edip Sarıgerme yoluna saptık. İleride yol 2 ye ayrıldı. Yanımdan geçen kamyon sol yola sapınca bende o yola saptım. Bu arada yokuş çıkıyorduk. Bir ara Mert i bir alt yolda gördüm. İleride bir kadına yolu sorduğumda yanlış geldiğimi diğer yoldan gitmem gerektiğini söyledi. Geri dönüp yokuş aşağı pedal çevirmeye başladım. Kavşağa yaklaşmıştım ki Mertle karşılaştım. O da benim saptığım yola sapmış oradaki bir köylüye yolu sorup öğrenmiş. Bu arada beni aramış ama telefon çekmediğinden ulaşamamış. Yol ayrımında beklemeliydin diye söylendi. Köylülerin tarif ettiği yoldan giderken Radar tepeden inen yolu gördüm. Tahmin ettiğim gibi toprak ve kaygan bir yoldu.
Portakal bahçeleri arasında ilerlerken dayanamayıp yere düşmüş bir portakalı alıp yedim. Portakal tatlı ama donuk tabir ettiğimiz cinstendi.

 Köy yollarında ilerlerken karşıdaki dağın tepesi beyaz görünüyordu. Kar mı acaba dedik ama sonradan anladık ki bunun nedeni beyaz kayalar.
Daha sonra Mert yine bir köylüye yolu sordu. Köylü bu yol daha kısa diye bizi bir yola soktu. Bir süre sonra yol bozuldu. Biz hoplaya zıplaya ilerlerken matı ve çadırı bağladığım bagaj lastiklerinden birisi yerinden çıkıp rubleye sarıldı. Kısa bir uğraştan sonra lastiği çıkardım. Bundan sonra zincirden ses gelmeye başladı ve zorlandığında zincir rublede atlama yapmaya başladı. Kısa bir süre sonra da Sarıgerme belediyesinin kamp alanına gelip çadırımızı kurduk. Burada müthiş bir sivrisinek akınına uğradık. Çadırı kurana kadar bizi yiyip bitirdiler. Sonrasında sinek kovucumu kullandık. Konaklama ücreti 10 TL. Çadırı kurduktan sonra denize girdim. Lokantada köftenin 5 TL olduğunu duyunca lokantadan yemeye karar verdik. Daha sonra çipuranın 10 TL olduğunu öğrenince çipura yemeye karar verdim. Yanında birde bira içtim 13 TL ödedim. Yan masada lokantacı birkaç kişi ile küpes yiyip rakı içiyor. Rakının mis gibi kokusunu içime çektim ama yarın yola devam edeceğimizden içmedim. Masada benim yaşlarımdaki pehlivan vari adam pek havalı. Sera sahibiymiş. Domatesi kilosu 2.5 TL ye satıyorum diyor sırıtarak. Karşısındaki de oğluymuş. İkisi de çok konuşuyor. Lokanta işletmecisi ve garsonda aynı masada götürüyorlar rakıyı. Bize yemek hazırlamak için masadan kalktılar ama arada bir gelip atıştırıyorlar. Biz yemeklerimizi yerken Kampın görevlisi geldi. Biz sabah erken çıkacağız görüşemeyebiliriz deyip konaklama ücreti olan 10 TL yi ödedim. Adam oturduktan sonra kendisine konan rakı kadehini bir dikişte fondip yaptı. Az sonra 2 kişi kollarına girerek sürükleyerek götürdüler adamı. Belli ki masaya da içip gelmiş. Masadan masaya sohbet ediyoruz domatesçi ve lokantacı ile. Bir ara domatesçi rakı şişesinin kapağını açıp içine rakı doldurdu. Sonra da rakıyı eline döküp kolonya sürer gibi yüzüne, bıyıklarına ve saçlarına sürdü. Biz kalkarken bana otur bir bira ısmarlayayım dedi. Teşekkür edip ayrıldım. Çadırımıza yakın bir karavandaki rakılı, sazlı alem yüzünden uzun süre uyuyamadık. Bu gün 65,5 km pedal çevirdik.














Hiç yorum yok :

Yorum Gönder